BİNGÖL ÇOBANLARI
Daha deniz görmemiş
bir çoban çocuğuyum
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum
Bekçileri gibiyiz
ebenced buraların
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün
aynı pınardan doldurup testimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla
Okuma
yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni
Kuzular bize söyler yılların
geçtiğini
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek
Önümüzde bir sürü,
yanımızda bir köpek
Dolaştırıp dururuz aynı daussılayı
Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda
Bu çamlıkta söylemiş
son sözlerini babam
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda
"Suna"mın başka
köye gelin gittiği akşam
Gün biter, sürü yatar ve sararsan bir ayla
Çoban
hicranlarını basar bağrına yayla
- Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al
-
Diye hıçkırır kaval:
Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun
Daima
eğeceksin başkalarına boyun
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de
çarşı
Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı
Uçan kuşları düşün, geçen
kervanları an
Mademki kara bahtın adını koydu çoban!
Nasıl yaşadığından,
ne içip yediğinden
Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden
Anlattı uzun
uzun.
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir
heyecanla
Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla
Bingöl yaylalarının mavi
dumanlarına
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına
KEMALETTİN
KAMU(1901-1948)